Onu Savaşta Tanıdım


Onu hep uzaklardan duyardım. Genç bir gazeteci olarak dış politikaya yeni yeni ilgi duymaya başlamıştım. Balkanları dergi ve kitaplardan öğrenmeye çalışıyor, Almanya ve İsviçre başta olmak üzere, Balkanlardan gelenlerin kurdukları teşkilatlara giderek bölge ile ilgili bilgi alıyordum. Yugoslavya’yı meydana getiren Cumhuriyetlerden Hırvatistan, Bosna Hersek, Kosova, Sancak ve Makedonya’dan kaçarak Avrupa ülkelerine sığınan siyasi öncülerle buluşup siyasi faaliyetleri öğreniyor ve örgütleri tanıyordum. Bosna müslümanlarının mücadeleleri sözkonusu olsun da, Ali izzet Begoviç adı zikredilmesin; mümkün değil. Halkına kendini adamış, İnanmış samimi bir müslüman olduğu için defalarca mahkemeye çıkarılmış, 9 yılını zindanda geçirmiş olan bu ‘İslamcı lider’ hep sembol isimdi.


Aliya ile karşılaşıyoruz


Onunla tanışmayı, fikirlerinden yararlanmayı çok istediğim halde bir türlü gerçekleştirememiştim. Bosna-Hersek’in dağılan Yugoslavya’dan ayrılmasından sonra Sırp canileri tarafından tarihte eşine zor rastlanan soykırımı hareketinin başlatıldığı sıralarda, 4 Aralık 1993’te tüm zorlukları aşarak kuşatma altındaki Saraybosna’ya İgman Dağı üzerinden girmeyi başardım. Cumhurbaşkanı Begoviç’in Başdanışmanı Osman Brka’ya Viyana’da, Saraybosna’ya geleceğimi söylediğimde inanmamış olmalı ki, Saraybosna’da beni karşısında bulduğunda şaşırmıştı..


Osman Brka, Aliya İzzetbegoviç’e benden bahsetmiş, Bosna ile ilgili çalışmalarımı anlatmış. İzzetbegoviç de, “Biz ateş çemberi içinde yaşarken, bizi hatırlayıp bunca zorlukları göze alarak geldiğine göre, mutlaka görüşelim” demiş. Şehri çevreleyen tepelere yerleşen Sırplar, Saraybosna’yı sürekli bombalıyorlardı.


Günde takriben 300 top mermesi şehir merkezine düşüyordu. Cumhurbaşkanlığı binası, seçilen hedeflerin başında geliyordu. Buna rağmen İzzetbegoviç, Başbakan Haris Silayiç ve Cumhurbaşkan Yardımcısı Eyüb Ganiç başta olmak üzere müslüman Boşnak halkının siyasi öncüleri bu binada çalışmalarını sürdürüyorlardı. Osman Brka ile Cumhurbaşkanlığı sarayındayız. Çalışma odasının girişinde Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bâqır Begoviç bizi karşıladı. Onunla Viyana ve Cenevre’de önceden görüştüğüm için, tanışıklığımız vardı.. Nihayet kapılar açıldı ve Aliya İzzetbegoviç bizi ayakta karşıladı ve kucakladı. Karşımdaki insan, içinde bulunduğu çetin mücadele-savaş şartlarına ve ilerleyen yaşına rağmen dimdik ayakta ve kararlıydı. Dışarıda çatışma sesleri hiç kesilmediği gibi zaman zaman yakınımıza top mermileri düşüyordu. Her an bir top mermisi başımıza da düşebilirdi.. Böyle bir ortamda süren sohbetimizde, dünyadaki değişimler ve Balkanlarda meydana gelen olayları tartıştık. Onun olaylara bakışı, tarihi bilgisi ve gelişmeleri değerlendirme tarzı beni ciddi manada etkilemiştir. Onunla sonraki yıllarda defalarca biraraya geldim. Önemli konuları tartışıp fikirlerine baş vurdum. Kıymetli fikirlerinden çokça istifade ettim.


Münevver bir liderdi


Cesaret ve kararlılığıyla hemen herkesin dikkatini üzerinde toplayan İzzetbegoviç, bütün baskılara rağmen boyun eğmeyen ve inandığını hiç çekinmeden her yerde savunan bir insandı. İslamî kimliğini her zaman ve mekanda sergilemekten çekinmeyen, inancından taviz vermeyen bir şahsiyet idi.. Bu tavrını Mahkemelerde yargıçlara karşı olduğu gibi birçok uluslararası kurum ve kuruluşların düzenlediği toplantılarda da ortaya koymuştur. Bunların birine ben de şahid oldum. 4-5 Aralık 1994’te Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de gerçekleştirilen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı zirvesinde, 52 ayrı ülkenin Devlet veya Hükümet başkanının katıldığı toplantıda kadeh kaldırmayan tek lider o idi. Genç yaşta başlattığı siyasi çalışmalarında, o, her zaman asimile edilmek istenen milletini, öz kimliği olan İslam kültürüyle ayağa kaldırmanın mücadelesini vermişti. O hep zoru ve çileyi seçti. Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesiyle Sırp ve Hırvatlar tarafından yeryüzünden silinip toprakları işgal edilmek istenen Müslüman Boşnak halkı tarihinde ilk defa bağımsız bir ülke olarak semalarında bayrağını çekip kendi ordusunu kurmaya muvaffak olmuşsa, bunda şüphesiz Aliya ve arkadaşlarının çok büyük rolü olmuştur.


Zoru ve çileyi seçti


O sadece siyasi bir lider değil, Bosna halkının sembolü karizmatik bir liderdir de. Denilebilir ki, Bosna Davası, Aliya sâyesinde büyüdü. Aynı şekilde, Aliya da Bosna Buhranı ile.. Bosna Trajedisi ortaya çıkmasaydı, Aliya, belki de zaman değirmeninin içinde ufalanıp giden nice tefekkür ve eylem adamlarından birisi olarak, kaybolup gidecekti.. Ama, Yugoslavya dağıldıktan sonra ortaya çıkan korkunç boğuşma içinde; Bosna, Aliya sâyesinde kendi öz kimliğine uygun bir çizgi izlemek bahtına kavuştu ve Aliya da, inanç, fikir ve eylemlerinin uygulama alanı olarak bulduğu, bağımsız olmak için çırpınan bir müslüman halk ve bir müslüman toprağına..Onun için de, Aliya’nın şahsında, aslında bütün bir Bosna ve hatta Balkan tarihi, ve özellikle Balkan müslümanlarının 500 yıllık sergüzeştlerinin tarihi vardı.

Yorum bırakın